Doğada tuz kristalleri, denizlerde çözünmüş halde, iç denizlerin kuruyan kısımlarında ve yüksek basınç altında sıkışıp yoğunlaşarak oluşur. Tuz, suda çözünebilen tek kristal çeşididir. Suya oranla daha sert bir yapıya sahip olan tuzun en büyük özelliği, diğer minerallerden farklı olarak suda çözünmesidir.

Tuz kristallerinin vücuda yararlı birçok özelliği vardır. Bunlardan en önemlisi, hayati işlevler üzerinde etkili olmasıdır. Bedensel aktivitelerimizde tuz kristalleri aktif olarak rol oynar. Vücudumuzda, beynin, merkezi sinir sisteminin düşünce ve hareketlerimizi sağlaması, sinir lifleri için gereken sodyum ve potasyumu doğal olarak almamıza yardımcı olur.

Günümüzde sofra tuzu olarak adlandırdığımız tuzlar, rafineriden geçerek işlenmiş ve içeriğindeki mineraller değişime uğramıştır. Bu değişim, tuzun yararlı olmasından ziyade zararlı olmasına neden olabilir.

Bu iki doğal tuz arasında pek fark yoktur. Şekil ve içerik bakımından benzerdirler. Ancak, küçük de olsa aralarında bazı farklar bulunur. Bu farklar, doğada oluşumları, koruma biçimleri ve çıkarılma yöntemleridir.

Himalaya kristal tuzunu diğer tuzlardan ayıran en büyük özellik, oluştuğu yerde yüksek basınç altında sıkışarak kristalleşmesidir. Bu yoğunlaşma sayesinde ince bir yapıya sahip olur. İnce yapısı, insan vücudunda bulunan hücre zarından geçiş yaparak diğer hücrelere de nüfuz eder. Bu, Himalaya tuzlarının en önemli özelliğidir.

İnsanların sağlıklarını korumak için kristal tuzlardan günde suda çözülmüş halde 2,5 litre tüketilmelidir. İnsan sağlığı açısından su ile çözdüğümüz kristal tuzlar, özellikle bazı hastalıkların tedavisinde olumlu etkiler gösterir.

Cilt lekeleri, çiller ve siğiller için kristal tuzlar su ile kür haline getirilip kullanılırsa, sürekli kullanımda bu sorunların yok olmasına yardımcı olur. Unutmayın, rafineri tuzlar değişime uğradığı için sağlık açısından olumsuz etkileri vardır. Ancak, kristal tuzlar doğal hallerini koruduğundan insan sağlığına her zaman yararlıdır.